Gecenin kör edici karanlığında dipsiz, hışırtılı suyun kıyısında dalgaların devinimini hareketsiz izliyordu. Düşüncelerini sözcüklere dökemiyor içinde yükselen rahatsız edici hisleri kendine dahi açıklayamamak, rahatsızlığını arttırıyordu. Bedenini yorucu işlere kaptırıyor gücünü tüketene kadar çalışıyor ve yorgunluktan bayılmayı yeğliyordu. Bazen kumsalda, bazen bahçede uyuyakalıyor ve uyanır uyanmaz işe koşuyordu. Dur durak bilmeden kendine vakit ayırmadan günler, haftalar böylece geçti. "İnsanın kendinden kaçması ne yorucu şey" diye düşünüyordu... Bu kusurlu içsel yalnızlığın inşaasına küçük yaşlarda başladığını fark etti. Bile isteye kendini konumlandırdığı bir durum değildi bu. Niçin? Neden? Bu hale bürünmüştü? Bilmiyordu...
Böyle kimsesiz kaldığımı hatırlamıyorum. Boğazımda bir yumruk, sıklaştırıyor parmaklarının aralığını. Dudaklarına bastırıyorum dudaklarımı ve gözyaşlarımı. Mutfakta dakikalarca sarıldığımız o anlar geliyor aklıma, tutamıyorum hıçkırıklarımı. Kuşkusuz, birleşmiş iki ruhuz biz. Bir bütün.. Gördüm.. Diş sıkışlarını, titreyen ellerini, direnen ayaklarını. Kahkahalarım yok oldu, kahkahalarınla.. Gözaltlarımın morluğuna gömüldü ışıltıları. Bu kez daha ağır daha yıkıcı çaldı ayrılık çanları. Sağırlaştırdı kulaklarımızı.. Gitme desem gitmezdin belki. Gel desen bileklerimde kilometrelerce politika prangaları! Kahrolsun tüm ülke sınırları! Yok olsun yeryüzünden tüm ırk kavgaları! Sınırı ruhu olsun insanların ve yıkılsın ulus duvarları! Medeniyet öğretemez bana yokluğunla savaşmayı... Hayallere nem katan, tazeliğin katili böbürlenenler! Yeşeren umutları çürütemezler sevgilim!... Yakında, çok yakında geleceğim...