Ana içeriğe atla

Seçime doğru giderken, seçebiliyor muyuz??



Bir kaç gün sonra ülkemizin atmosferi ya “Soluduğumuz havadan memnunuz” nidalarıyla bezenecek ya da “Nefes alışım bile değişti” söylemleri ile değişecek. Peki; gerçekleştireceğimiz “seçim” eylemini ve bu güne değin yöneldiğimiz seçenekleri “Hiç bir baskı altında kalmadan, kendi hür irademiz ışığında, manipüle edilmeden ve yönlendirilmeden kabul ettiğimizi söyleyebilir miyiz? Bana kalırsa büyük çoğunluğumuz birilerinin elindeki iplerle yönlendirilen hayatını cambazının pençelerinden kurtarmak için boğuşuyor. En büyük mücadelemiz işte tam olarak burada başlıyor! Ayık kalmak… Algılarımızla oynayan ve bizleri peşinden sürüklemeyi hedefleyen ve amacına yüksek rakamlarla ulaşan en yaygın kaynak sanırım reklamlar. Reklam kelimesinin anlamına bakacak olursak her şey yeterince açık görünebilir. Reklam; “İnsanları gönüllü olarak belli bir davranışta bulunmaya ikna etmek, belirli bir düşünceye yöneltmek, dikkatlerini bir ürün, fikir vs çekmek ve o fikir ya da ürün ile ilgili tutumlarını değiştirmek ya da bir tutumu benimsemelerini sağlamak vs vs…MÖ 3000’li yıllarda Mısır’da bir papirüs üstüne yazılan ve sahibinin, kaçan kölesine geri dönmesini bildiren duyurusu, tarihçiler tarafından ilk yazılı reklam olarak kabul ediliyor. (Kaynak. Wikipedia) 

Bu günlerde yapılan seçim reklamlarına, propagandalarına maruz kaldığımda bilinç üstümün kabul edemediği bir “korku” alt metni ile karşılaşıyor olmak beni inanılmaz rahatsız ediyor. Söylenen tüm olumlu vaatlerin arka planında bir ses sürekli bağırıyor ve ne kadar doğru bir seçim olduğunu vurguluyor. Siyah ya da beyaz olmalısın… ya bizdensin ya da onlardan… sürekli zihnimize pompalanan düşman olgusu vahşi dürtülerimizle eşleşiyor ve taraf olmaya, yandaş olmaya itiliyoruz… Giderek kutuplaşma üzerine yoğunlaşan propagandalar kim olduğumuzu, ne istediğimizi bilemeyeceğimiz ve nasıl bir bataklığa sürüklendiğimizin ayırdına varamayacağımız bi sempatizanlığa dönüşüyor. Ne işimize yarayacağını bilmediğimiz fakat Ayşe’de olduğu için bizim de sahip olmamız gereken eşyalarla evlerimizi, gardıroplarımızı doldurduğumuz yetmiyormuş gibi zihinlerimizi de Ayşe’nin sloganlarıyla dolduruyoruz… Ayşe’yi seviyor olabiliriz evet. Beğeniyor ve takdir ediyor da olabiliriz. Fakat hepimiz Ayşe sürüleri oluşturmak Ayşe’leşmek zorunda mıyız?  



#Çizim: Wes Wilson

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aramızda şehirler uzanıyor..

Gözlerime değen gözler yansımanla karşılaşıyor Gecenin karanlık tonlarında dahi binlerce sen büyüyor göz bebeklerimde. Güneşi delip, Ay'ı selamlıyorum  Silüetini taşıyorum gölge niyetine Rüzgarın eteklerinde sarsılan sazlıklar yoldaş oluyor Kucak açıyor hasretliğime. Ilık bedeninin kokusu salınıyor Ciğerlerime çekiyorum tek nefeste. Şehirler uzanıyor aramızda Kafesimizin kapıları açık Bir adımda çıkılamıyor içinden Adın dökülürken dilimden Duyuramamanın endişesiyle lal oluyorum yeniden..

Dünya Zürafalar Günü

Boş odalarda geziniyor gözlerim Yırtık duvar kağıtları, yarısında perde olmayan pencereler ve dokunsam devrilecek olan klozet.. Dairenin kapısından çıkıyor, binanın merdivenlerini son kez aşındırıyorum.. Tekrarlanmayacağını bildiğin, An'ı kaybettiğin ve anıları kayıt etsen dahi yinelenmeyen kahkahalar Dünya zürafalar günü'nde derin bir kedere bırakabilir yerini.. Bir şeylerin yeri, sürekli ve yüksek hızla, başka birşeylere bırakıyor yerini.. Pazar ve ertesi gibi..