Ana içeriğe atla

Buğulanmış Hatıra Kırıntıları


 Sekiz dakika daha geçmişti. Nereye koşsam, neyi tutsam ellerim bomboş, ellerim yara bere. Kavrayamıyordum.  Sadece yetişmeye çalışıyordum.  Zaman mücadeleme bakmadan aldırmadan geçiyordu. İnadına her duvarda karşıma aynalar çıkıyordu. Kendime çarpıp düşüyordum.

Bir kez daha..
Zihnimin ritmine ayak uydurmaya çalışıyor senkronu tutturamıyor,  kendi ayağıma basıyordum. Gülünç hayatın güldürmeyen tragedyasıydı bu. Koca bir yudum aldım kahvemden. Gözlerimi kapatıp şehrin olağan gürültüsünü dinlemeye başladım. Zihnimde siren sesleri. Sisli, sigara dumanımda buğulanmış hatıra kırıntıları.. Her gün bir parça koparıyordu ömründen. Her gelen bir parça uzvunu işlevsiz kılıyordu giderken. Sen, sen olmaya çabalarken seni hissizleştirmeye çalışan bir canavarla savaşıyordun. İnsanlıktan utanıyor mide bulantılarıma bir yenisini daha ekliyordum. Yüzümüz çamur, kir, pas.. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ağlamak Hakkı!

  Duygusal yanımı bastırmamı bekleme benden! Ağlamak cesaret ister! Bir baş kaldırıdır, isyandır ağlamak...Toplumun, seni; güçsüz diye yaftalamasına direnmektir.. Ağlayarak bağırmak, yakarmak yüzyıllardır kültürümüzün duygularına ayna olmuş ve feryat, figan, ağıt olarak adlandırılarak yaşamaya devam etmiş günümüze kadar. Yirmi birinci yy’da ne bu poker masası sendromları? Nedir bu kendini gizlemeler?Nedendir? Niçindir? Bilinmeden bu kayganlık ruhlarımızda?Kursağıma saplamaktansa bu kor gibi demir prangaları, göz yaşlarımla yıkarım günahsız yanaklarımı!..

Nefes Almak..

  Bir annenin feryadına gizlendi adalet! Bir annenin gözlerinde nem oldu hakikat!  Nefes almak kimyasallaştı Görmek kimyasal Konuşmak, kimyasal..  Her söz zehirliyor sahibini Kör kuyularda buluyorlar söz sahiplerini.. Ellerinde mengeneler Ceplerinde çilingirler Sıkıştırıyor, salıveriyor, alı-veriyorlar tüm filizleri!  Daha ne kadar kaldırır bilmem..  Bu gökyüzü, bu toprak  Böylesi kiri pası..  Ensemizde yalan kokan nefesler, Kamburlarmızda tepinen sentetik kimlikler.. Her gün birileri çekiliyor bataklıklarına  Yardım çığlıkları boşuna!  Herkes bekliyor sırasını, ölümü bekler gibi Gececik bedenler karanlıklar ardında …

Kimsin sen?

  O kadar çok dünyevi işlerle, kimin ne yaptığı ile meşkul ki zihnimiz… Kendimizin farkına varamıyoruz. “Kendi hayatım” dediğin şeyin tam olarak ne olduğunu hiç düşündün mü? Modern zamanların hayat felsefesi; aynayı hep başka yöne çevirmemizle, suretimizden ışık hızıyla uzaklaşmamızla ilintili. Hiç durmuyoruz. Çok işimiz var. Hiç zaman yok! Haftada yedi gün olması yetmiyor. Altı gün çalış, bir gün haftalık izin. Yaşadığın, barındığın ortamı steril hale getir! Bilgisayar oyunundaki karakter gibiyiz. Görevlerimiz hiç bitmiyor. Bu telaş içinde “kim” olduğunu sormaya vaktin yok. Kimsin sen? Yaşadığımız şehre, çalışma ortamına, çevrendeki insanlara alışmaya çalışıyorsun. Sürekli ve hızla değişen dünya düzenine ayak uydurmaya çalışıyoruz. Ki uyduruyoruz da. Koşullara göre şekillenmeye o denli alışmışız ki, o çarkın bir parçası olmaktan, dışında bir “benliğimiz” kalmıyor. Kim olduğumuzu bilmeden yaşayıp gidiyoruz…  *11 Aralık 2018