Ana içeriğe atla

Bekleyen olduğun anlar..

 


Beklemek ne kadar zor.. Üstelik beklediğini unutan birini beklemek.. Her şeyi hazırlayıp çağırılmayı beklemek saatlerce. Evden çıkacakmış gibi pişirdiğin kurabiyeleri kutuya doldurup, prizlerden fişleri çekip, kül tablasını boşaltıp, kedilerin karnını doyurup, sigara tabakanı doldurup.. Ceketini ve şapkanı, ayakkabılarını giyip evden çıkmaya müsait durumda saatlerce beklemek!.. En zor olan ise arayamamak bekleteni. Unutulmuşluğunu hatırlatmaktan korkmak! Kendiliğinden, düşünüldüğünden ve ya sevildiğinden hatırlanmayı bekleyip, hatırlanmamak.. Akrep ve yelkovanın yavaş ve sana acıyarak birbirini kovalamasını izlemek sağ bileğinde! Anca hazırlanır, bir kahve içip çıkar ve arar diye diğerinin durumunu, seni unutmadığını, müsait duruma henüz erişemediğinden seni aramadığını kurgulamak.. Ne büyük budalalık! Evdeki durumunu gözünün önünde canlandırarak kendine oyunlar oynamak, inatla beklemek.. Ne acı bir budalalık! Artık aranmayacağına emin olmana rağmen sokak giysilerini değiştirmeden beklemeye devam etmek.. Beş saat geçti.. Birisi geldi belki de. O yüzden çıkamadı evden, arayamadı.. Değersizliğinin yüzünde kabarttığı parmak izlerini izlemek ayna karşısında. Daha da değersizleşmemek için yedi saat geçmesine rağmen arayamamak bekleteni! Ve kabulleniş.. Telefondaki diyalog yaşanmamış ve hiç beklememiş gibi pijamalarını giyip, bir kaseye çerez koyup, sevdiğin diziyi açıp televizyon karşısında akşam keyfi yapıyormuş gibi... 

Ertesi güne biletlerimiz var. Arar diye beklememeliyim! Artık o güzergahtan geçmeyeceğini bildiğim otobüse binmeyi umut etmemeliyim! Aradım. Oyuna gelemiyormuş. Kısa kestim konuşmayı çünkü kırgınlıklarımı dile getirip bana üzüldüğü için fikrini değiştirip oyuna gelmek zorunda kalsın istemiyordum.. Evet! Bir sadaka, sevgi kırıntısı, yüzüme yakışmayan yalan tebessümler savuramam etrafa, hayır! Şimdi, kırılmış tahta parçaları üzerinde yürüyorum ağır ağır. Kıymıkları batıyor çıplak ayak tabanlarıma. Her bastığım tahta parçası acıyor, alay ediyor unutulmuşluğumla.. Dünyam dönüyor tersine. Bu sefer tahta parçaları öc alıyorlar benden, onlar basıyorlar üzerime ve saldırıyorlar gözle görülmeyen ince kıymıklarıyla. Saplanıyor vücudumun en narin bölgelerine.. Kendimi hatırlatmayı red ediyorum fakat hatırlanmayı bekliyorum.. İnine sinmiş sinsi bir yılan gibi, fakat aciz, acınası! Yalanla yoğurduğum kelimeler dökülüyor ağzımdan, ancak kendime yalanlar üretemiyorum.. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aramızda şehirler uzanıyor..

Gözlerime değen gözler yansımanla karşılaşıyor Gecenin karanlık tonlarında dahi binlerce sen büyüyor göz bebeklerimde. Güneşi delip, Ay'ı selamlıyorum  Silüetini taşıyorum gölge niyetine Rüzgarın eteklerinde sarsılan sazlıklar yoldaş oluyor Kucak açıyor hasretliğime. Ilık bedeninin kokusu salınıyor Ciğerlerime çekiyorum tek nefeste. Şehirler uzanıyor aramızda Kafesimizin kapıları açık Bir adımda çıkılamıyor içinden Adın dökülürken dilimden Duyuramamanın endişesiyle lal oluyorum yeniden..

Dünya Zürafalar Günü

Boş odalarda geziniyor gözlerim Yırtık duvar kağıtları, yarısında perde olmayan pencereler ve dokunsam devrilecek olan klozet.. Dairenin kapısından çıkıyor, binanın merdivenlerini son kez aşındırıyorum.. Tekrarlanmayacağını bildiğin, An'ı kaybettiğin ve anıları kayıt etsen dahi yinelenmeyen kahkahalar Dünya zürafalar günü'nde derin bir kedere bırakabilir yerini.. Bir şeylerin yeri, sürekli ve yüksek hızla, başka birşeylere bırakıyor yerini.. Pazar ve ertesi gibi..

Kek

Yazıyor, siliyordum. Tekrar en baştan başlayıp.. Olmadı.. Sil. Tekrardan.. Sağ tarafı yanmış, sol tarafı çiğ kalmış bir kalıp kek gibi güne başladım. Hep bir yarımyamalaklık söz konusu.. 180 derece ısıya dayanamayan plastik kap mıyım? Bu ne hal?