Ana içeriğe atla

Eylemlerin imge zamanı

Gidişlerin terk sayılmadığı, sadece eylem olarak gitmenin, aşılamayacak durumların dahi üstesinden geldiği salt gerçektir.. Gerçekler insana benzer. Rahatsız ve huzursuz edicidir. Bu yüzden korkarız gerçeklerin peşine düşmekten. Ya da yüzleşmekten. Pençesiyle boğazını kavrayıp soluğunu keser ansızın..

- Neden buradasın?

+ Son zamanlarda ruhumdaki kramplar şiddetini arttırmıştı.

- Peki ya şimdi?

+ Çatıdaki bir çatlaktan su sızıyor üzerime.. Yağmur dindiği zaman sızıntı duruyor

- Onarmayı denemedin mi?

+ Zamanla öğreneceğim. Hem sızıntının merkezini hem de nasıl onarmam gerektiğini…

- Her zaman bir kaçış yolu buluyorsun kendine. Giderek kendinden kurtulamazsın! 

+ Kaçtığımı da nereden çıkardın? İnzivaya çekildim. 

- İnzivaymış. Hah, zırvalıyorsun doğrusu.. 

H.nin kasabadan uzaklaşmasına olan öfkesini kusmaya gelmişti. Aylardır H’ye ulaşamamanın gerginliğini hala üzerinden atamamıştı. Uzun süre sessizce oturdular. H. Elindeki ağaç dalını bir uzvuymuş gibi törpülüyor, nazik hamlelerle ölü dalı incitmeden yontmaya çalışıyordu. Sessizliği delen ilk hamle H’den gelmişti.

+Çatal yapımı üzerinde çalışıyorum. Sanırım bu beşinci çatalım olacak.

-Pes edişini çatal yaparak mı taçlandırıyorsun? 

+Öfkeni anlıyorum. Fakat biraz anlamak için çabalayamaz mısın? Yılgın bir mağlubiyet duygusu görüyorum ardımda. Tutarsızlığımın elini bırakamayışımdan bu yorgunluk. Elbette pes etmiyorum..

Bir ağacın güvenli gövdesine yaslanıp, böcekleri izleyerek geçireceğim zamanımı. Evet..

Fakat düşlemeyi bıraktığımı sanma sakın! Zihnimde koşan atlar, nemli toprağı ezen toynakları henüz belirginliğini yitirmedi..

O ezilen nemli toprak bendim, kalabalıklar içindeyken! Şimdi, rüzgarı geçiriyorlar bir kılıf gibi. Sert kılları üzerine.. 

- Benliğinin üzerindeki ayak izlerini silemez hale geldin demek.. O nemli toprak, bir gün üzerimize serilecek bir yorgan gibi.. O zaman ne yapacaksın peki? Ayak izlerini silmek, ayrıştırmak için topraktan, ne yapacaksın? 

Cevap alamayınca öfkesi artan K. hiddetle ayağa kalktı. Cevap beklemesinin mantıksız olduğu kanaatine varsa da bir süre soruyu kendi cevaplamaya çalıştı. Hızlı hızlı ileri geri volta atarak öfkeli ama sessiz bir tonda kendi kendine konuşmaya başladı.

+ Bazı soruların henüz düşünülmemiş cevapları vardır. Sakin ol ve şuraya oturup doğanın seni ele geçirmesine müsade et..

Arkadaşının bu söylemi üzerine kendine gelip etrafına bakmaya başladı. Yavaş hareketlerle bir hışımla kalktığı yere, sessizce oturdu.

- Huzura erişebilmek adına bu dağ başına sığındın. Anlıyorum. Fakat hala huzursuzluğunu seçebiliyorum gözlerinde. Orada bana bakan bir çift huzursuz mercek taşıyorsun. Bunu inkar edemezsin.

+ Evet.. Huzursuzluğumdan kurtulamadığımı söylüyorsun. Şarapla, tütünle kendimi eylediğimi düşünüyorsun. Yalnız görmezden geldiklerin, büyük bir yanılgıya sürüklenmene sebep oluyor. Daima huzursuzluğumuzun dizginlerini ele geçirmeye çalışmıyor muyuz? Tohumdan geliyor, büyüyor içimizde. İçimizde ne varsa ezerek büyüyor üstelik. 

- İnsan olmanın huzursuzluğu mu bu gözlerinde gördüğüm? Yoksa insan olmaya çalışmanın sonuçsuz yası mı?

+ İkinci seçenek daha uygun şuanki durumuma

- Kendinle olan hiç bir savaşta gerçek kazanan olamaz biliyorsun değil mi? 

+ Aciz, doyumsuz ve tanrı sanrıları gören budala sürüsünün bir parçasıyız.. Ne sürü ama..

K. Kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Ona hak veriyordu. Evet insanlık kendi bindiği dalı çoktan kesmiş ve o daldan modern mobilyalar üretmişti. Dal geri gelmeyecekti ve bu konu üzerinde kafa patlatmaya gerek yoktu. Onun için anlar vardı. Geçmişi ve geleceği kirletmiştik. Elimizde şu andan başka tutunacak bir dal kalmadığının farkındaydı.. 

Kahkaha üzerine;

+ İthamlarımı gülünç buluyorsun demek!.. Söylemlerimin aksini iddia ediyorsan eğer kanıtları sermelisin önüme! Girizgahın sağlam ve sarsılmaz olmalı. Kolay yoldan gitmek istiyorsan diğerlerinin seçtiği yolu önerebilirim sana. Bana deli diyerek yaftalayabilirsin. Kabul.. Ama önce akıllı sürüyü gözlemlemeni isterim..


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aramızda şehirler uzanıyor..

Gözlerime değen gözler yansımanla karşılaşıyor Gecenin karanlık tonlarında dahi binlerce sen büyüyor göz bebeklerimde. Güneşi delip, Ay'ı selamlıyorum  Silüetini taşıyorum gölge niyetine Rüzgarın eteklerinde sarsılan sazlıklar yoldaş oluyor Kucak açıyor hasretliğime. Ilık bedeninin kokusu salınıyor Ciğerlerime çekiyorum tek nefeste. Şehirler uzanıyor aramızda Kafesimizin kapıları açık Bir adımda çıkılamıyor içinden Adın dökülürken dilimden Duyuramamanın endişesiyle lal oluyorum yeniden..

Dünya Zürafalar Günü

Boş odalarda geziniyor gözlerim Yırtık duvar kağıtları, yarısında perde olmayan pencereler ve dokunsam devrilecek olan klozet.. Dairenin kapısından çıkıyor, binanın merdivenlerini son kez aşındırıyorum.. Tekrarlanmayacağını bildiğin, An'ı kaybettiğin ve anıları kayıt etsen dahi yinelenmeyen kahkahalar Dünya zürafalar günü'nde derin bir kedere bırakabilir yerini.. Bir şeylerin yeri, sürekli ve yüksek hızla, başka birşeylere bırakıyor yerini.. Pazar ve ertesi gibi..

Seçime doğru giderken, seçebiliyor muyuz??

Bir kaç gün sonra ülkemizin atmosferi ya “Soluduğumuz havadan memnunuz” nidalarıyla bezenecek ya da “Nefes alışım bile değişti” söylemleri ile değişecek. Peki; gerçekleştireceğimiz “seçim” eylemini ve bu güne değin yöneldiğimiz seçenekleri “Hiç bir baskı altında kalmadan, kendi hür irademiz ışığında, manipüle edilmeden ve yönlendirilmeden kabul ettiğimizi söyleyebilir miyiz? Bana kalırsa büyük çoğunluğumuz birilerinin elindeki iplerle yönlendirilen hayatını cambazının pençelerinden kurtarmak için boğuşuyor. En büyük mücadelemiz işte tam olarak burada başlıyor! Ayık kalmak… Algılarımızla oynayan ve bizleri peşinden sürüklemeyi hedefleyen ve amacına yüksek rakamlarla ulaşan en yaygın kaynak sanırım reklamlar. Reklam kelimesinin anlamına bakacak olursak her şey yeterince açık görünebilir. Reklam; “İnsanları gönüllü olarak belli bir davranışta bulunmaya ikna etmek, belirli bir düşünceye yöneltmek, dikkatlerini bir ürün, fikir vs çekmek ve o fikir ya da ürün ile ilgili tutumlarını değiştirm