Ana içeriğe atla

İsimsiz odalarda barınma evreni (Devrim)

 



Yaşadığın dairede konforlu musun? Hangi mobilyayı alacağına ve ne amaçla kullanman gerektiğine karar verebildin mi? Koca bir yanılsamanın içinde olduğumuzu göremeyecek kadar körleştiriyor bizleri bu düzen! Odalara isim koyan şahsı ah bir bulabilsem...
Yatağın odasının olduğu bir dairede senin yerin tam olarak neresi?
Oturma odası, yatak odası, misafir odası, yemek odası böyle uzayıp gidiyor liste! Yalnız, ev arkadaşınla yada partnerinle yaşadığın dairede bu kadar eşyaya ihtiyacın var mı gerçekten? Şöyle bir bakıyorum da çoğu insanın dairesinde ihtiyaç fazlası veya misafir için alınmış o kadar çeşitli eşya var ki! Televizyon izleyerek uzanmak için ayrı bir kanepeye ihtiyacım olduğunu kim, nasıl empoze etti beynime? Tek bir odada hem yatağım hemde kanepe barınamıyor öyle mi? Çok gülünç bir hadise ...

Maddi gücün nasıl bir pozisyonda olursa olsun bu odaları doldurarak görevi tamamlaman gerektiğini düşünüyorsun.. Peki neden? diye sordun mu hiç kendine? Kim yazdı bu görünmez kuralları? O dairede yaşamayan kırk yılda bir gelecek insanlar için neden sürekli eksik tamamlamak ve satın almak zorunda hissediyoruz kendimizi?
Tüketicilikten üreticiliğe geçtiğimiz Cilalı Taş Devrinden sonra tarım yapmaya başlamış ve Tarım Devriminden sonra aile kavramı oluşturulmuş. Sürekli ve durmaksızın yeni kavramlar ortaya atıp ve teknolojik faaliyetler ile şuan içinde yaşadığımız Modern Zaman olgusunu benimsedik. Bu modernize devrim yeni gerçeklerimizi ve yaşam gerekliliklerini öğretti bizlere. Fakat es geçtiğimiz bir ayrıntı var! Hayatlarımız daha kolay, pratik olacak diye beklerken koca bir baskı altına girmedik mi? İsteklerimiz yeni çıkan ürünlerle durmaksızın yenilenmiyor mu? Kullan at projesi her bir birey! Sürekli özgürlükten dem vurup duruyoruz fakat özel alanımızı dahi yönetemiyor ve bunun farkında olmadan yaşıyoruz.. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aramızda şehirler uzanıyor..

Gözlerime değen gözler yansımanla karşılaşıyor Gecenin karanlık tonlarında dahi binlerce sen büyüyor göz bebeklerimde. Güneşi delip, Ay'ı selamlıyorum  Silüetini taşıyorum gölge niyetine Rüzgarın eteklerinde sarsılan sazlıklar yoldaş oluyor Kucak açıyor hasretliğime. Ilık bedeninin kokusu salınıyor Ciğerlerime çekiyorum tek nefeste. Şehirler uzanıyor aramızda Kafesimizin kapıları açık Bir adımda çıkılamıyor içinden Adın dökülürken dilimden Duyuramamanın endişesiyle lal oluyorum yeniden..

Dünya Zürafalar Günü

Boş odalarda geziniyor gözlerim Yırtık duvar kağıtları, yarısında perde olmayan pencereler ve dokunsam devrilecek olan klozet.. Dairenin kapısından çıkıyor, binanın merdivenlerini son kez aşındırıyorum.. Tekrarlanmayacağını bildiğin, An'ı kaybettiğin ve anıları kayıt etsen dahi yinelenmeyen kahkahalar Dünya zürafalar günü'nde derin bir kedere bırakabilir yerini.. Bir şeylerin yeri, sürekli ve yüksek hızla, başka birşeylere bırakıyor yerini.. Pazar ve ertesi gibi..

Kek

Yazıyor, siliyordum. Tekrar en baştan başlayıp.. Olmadı.. Sil. Tekrardan.. Sağ tarafı yanmış, sol tarafı çiğ kalmış bir kalıp kek gibi güne başladım. Hep bir yarımyamalaklık söz konusu.. 180 derece ısıya dayanamayan plastik kap mıyım? Bu ne hal?