Ana içeriğe atla

Akışkanlığını kaybetmiş insan hayatı

 


-Güzel miyim? 

+Olabildiğince ve yetirince güzelsin.. İşte köyü bu yüzden seviyorum. Olduğun gibi kabul ediyor seni..

Fakat insanlar öyle mi? Var oluşuyla eziyor, çiğneyip tükürüyor diğerini. Hep tetikte geziniyor parmaklarımız. Karanlıkta üstü örtülüyken göz perdelerinin, yara almamak için yaralamayı seçiyoruz..

Ansızın oynağımız at yalnış çıkıyor, yeniliyor yarışta. Ve haykırıyoruz inatla "İnsan hayatı akışta" ..

- Akış yanılsama mı ?

+ Hayat akışta olabilir fakat insan devreye girdiği zaman tüm denge bozulur. Düşünmediğimiz her hangi bir durumla karşılaşmak ya da yüzleşmek bizi rahatsız eder. Bunun sebebi akışa ayak uyduramamız ve bir kurgu üretmeden hareket kabiliyetimizi kullanamamız. İnsan, her zaman bir kurguyu yaşar. Düşünülmüş doğru ve yanlışlarımızla ilerlemeye zamanı eğmeye çalışırız. Bir sistem kurar, ona inanır ve gerçeğimiz yaparız. Bu gerçekliğe ikna ettiklerimizle aynı yolda yürür, ikna edemediklerimizi öteki yapar savaşırız. Kiminle konuşsam hep haklıdır. Henüz haksız bir insana denk gelmedim. Peki herkes davasında haklı ise kim bu kaos ortamını yaratan? İstismarcı kim? Negatifler nereye gizlendiler? Peki ya zorbalar? Hangi cehennemin kapı eşiğinde yarattıkları distopyayı keyifle seyir ediyorlar? 

İnsan, her şeyi kabullenip, kaldırabilir belki ama kendiyle hesaplaşmayı kaldıramaz.. 

Gözler hep elleri kanlı bir suçlu arar.. 

Bir düşün; gözler yüzümüzde değil de avuç içlerimizde olan bir uzuv olsaydı, kolaylıkla kendinimizi izleyebilirdik. Eylemlerimizi rahatlıkla gözlemleme şansımız olurdu. Şu durumda aynalar eşliğinde karşılaşıyoruz gözlerimizle.. Kendimizi dahi çiğneyip tükürüyoruz farkına varmadan. 

Hepimiz dikenli tellerin farkındayız fakat teslim olmak yerine onlarla mücadele etmeliyiz.. Öncelik kendimizde.. Ve görmeyi beceremeyen gözlerimizde..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aramızda şehirler uzanıyor..

Gözlerime değen gözler yansımanla karşılaşıyor Gecenin karanlık tonlarında dahi binlerce sen büyüyor göz bebeklerimde. Güneşi delip, Ay'ı selamlıyorum  Silüetini taşıyorum gölge niyetine Rüzgarın eteklerinde sarsılan sazlıklar yoldaş oluyor Kucak açıyor hasretliğime. Ilık bedeninin kokusu salınıyor Ciğerlerime çekiyorum tek nefeste. Şehirler uzanıyor aramızda Kafesimizin kapıları açık Bir adımda çıkılamıyor içinden Adın dökülürken dilimden Duyuramamanın endişesiyle lal oluyorum yeniden..

Dünya Zürafalar Günü

Boş odalarda geziniyor gözlerim Yırtık duvar kağıtları, yarısında perde olmayan pencereler ve dokunsam devrilecek olan klozet.. Dairenin kapısından çıkıyor, binanın merdivenlerini son kez aşındırıyorum.. Tekrarlanmayacağını bildiğin, An'ı kaybettiğin ve anıları kayıt etsen dahi yinelenmeyen kahkahalar Dünya zürafalar günü'nde derin bir kedere bırakabilir yerini.. Bir şeylerin yeri, sürekli ve yüksek hızla, başka birşeylere bırakıyor yerini.. Pazar ve ertesi gibi..

Kek

Yazıyor, siliyordum. Tekrar en baştan başlayıp.. Olmadı.. Sil. Tekrardan.. Sağ tarafı yanmış, sol tarafı çiğ kalmış bir kalıp kek gibi güne başladım. Hep bir yarımyamalaklık söz konusu.. 180 derece ısıya dayanamayan plastik kap mıyım? Bu ne hal?