Vücuduna ne kadar mikrop varsa bulaşmıştı. Köh köh öksüyor. Gözlerini ekrandan ayıramıyordu. Bu nasıl hapşırık? Zemin kattaki Nejla hanım eminim duymuştur. Ne kadar rulo kagıt havlu varsa, çöpteydi. Bitmek tükenmek bilmeyen, musluktan akan su gibi, burun deliklerinden dudağına süzülen sümükler... Bir tarafında şarj kablosu, diğer tarafında kulaklık! Bu hastalık sana hiç mi hiç yakışmadı. Mahallenin yılışık kedisi Müzeyyen'in her yiyecek verene yapışması gibi, paçalarına yapışmıştı bir kere..
Duygusal yanımı bastırmamı bekleme benden! Ağlamak cesaret ister! Bir baş kaldırıdır, isyandır ağlamak...Toplumun, seni; güçsüz diye yaftalamasına direnmektir.. Ağlayarak bağırmak, yakarmak yüzyıllardır kültürümüzün duygularına ayna olmuş ve feryat, figan, ağıt olarak adlandırılarak yaşamaya devam etmiş günümüze kadar. 21.yy da ne bu poker masası sendromları? Nedir bu kendini gizlemeler?Nedendir? Niçindir? Bilinmeden bu kayganlık ruhlarımızda?Kursağıma saplamaktansa bu kor gibi demir prangaları, göz yaşlarımla yıkarım günahsız yanaklarımı!..
Yorumlar
Yorum Gönder