Bir tiyatro oyununa gidip, oyundaki absürt bir karaktere gönül verdiğiniz oldu mu? Sanki o salondan çıktığımda, o da benim gibi yaşadığı yerin yolunu tutup, köhne ve pas kokulu bir binaya girip, dairesinde tv başında sabahlayacakmış gibiydi.. İkinci perdeye geçmeden kulise koştum. O karakterle konuşmalıydım. Karşımda o'nu gördüğümde, mimiklerinin yapmacıklığı miğdemde bir yumruk sancısı başlattı. Konuşmayı yarıda kesip, oradan uzaklaştım. Herşey oyundu, biliyordum. Hayran kaldığım karakterin, baharatlarla değişime uğramış bir yemek gibi yapmacık yaklaşımı iştahımı kaçırmıştı. İkinci perdeyi izleyemezdim.. Bozuk bir kafayla, çıktığım deliğe geri döndüm...
Gözlerime değen gözler yansımanla karşılaşıyor Gecenin karanlık tonlarında dahi binlerce sen büyüyor göz bebeklerimde. Güneşi delip, Ay'ı selamlıyorum Silüetini taşıyorum gölge niyetine Rüzgarın eteklerinde sarsılan sazlıklar yoldaş oluyor Kucak açıyor hasretliğime. Ilık bedeninin kokusu salınıyor Ciğerlerime çekiyorum tek nefeste. Şehirler uzanıyor aramızda Kafesimizin kapıları açık Bir adımda çıkılamıyor içinden Adın dökülürken dilimden Duyuramamanın endişesiyle lal oluyorum yeniden..
Yorumlar
Yorum Gönder