Buraya oturmak ister misin? dediğinde bunu düşünmediğimi fark ettim. Susup ikisininde yüzüne, açık büfedeki onlarca seçeneğin içinden ne yiyeceğine karar veremeyen fakat açlıktan rengi atmış bir yemek canavarı gibi baktım uzunca. Biri -demek ki istemiyor dedi. Diğeride onayladı. Bir an rahatladım. Adıma, isteğimin ne olup ne olmadığına karar verilmişti. Biraz sonra tekrar oturulacak yer seçme sorunsalı çıktı karşımıza.
+Konuya açıklık getirelim tatlı yemek istiyorsan, az önce istemediğim yere oturabiliriz dedim ve oturduk. Nötr olamıyorsan net olmalıydın. Ucu açık ve sonu yok. Burnumun ucu donmuştu. Neden bu kadar seçeneğimiz var diye düşünmeye başladım oturduğum andan itibaren. Neredeyse heryerin oturma düzeni, menüsü, ışıklandırma ve aksesuarları aynı. Farklı olan ayrıntılar göze çarpmayacak kadar küçük ve belirsiz. Seçenekler çoğaldıkça, kararsız insanlar sürüsüde çoğalıyor ve ne istediğini bilmeyen sokaklarda aradığını bulmaya çalışan soğan filizleri konumuna düşüyoruz. Kendi kendine bu kadar gereksiz eziyet eden bir canlı türü olduğunu pek sanmıyorum. Sabah kalkıp her gün yerine getirmek zorunda olduğun, mecburiyetlerin tillahı sigortalı işine gitmek için bile en az ondakika gardolabının önünde ne giyeceğine karar vermeye çalışıyorsun. Korkunç! Bu yüzyılın en belirgin sıkıntısı kararsızlık. Gün geçtikçe kararsızlığımız yağmurun habercisi kara bulutların çoğalması gibi üzerimize yağıyor. Döngü yineleniyor ve kararsızlıklarımıza yenisini ekliyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder