Yalnızlığı mesken tutmuştum. Artık geri dönüşü yoktu.. Tüm insan seslerinden sıyrılıp, kulağıma sessizlik ve müziğin değmesinden haz alıyordum. Kuytulara saklanmayı, köşeme çekilmeyi çocukluğumda bellemiştim bir kere.. Televizyon programlarında tartışan, kötü haber veren iyi giyimli insanlardan özellikte tiksiniyordum. Ruhumu emikleyen sülüklerdi onlar. Kendi sesimi duyamaz oluyordum. Bu panik etkisi yaratırdı.. Alarmlar çalıyor, kahvaltılar hazırlanıyor, sokaklara atılıp korna seslerinde boğuluyordum. Doğama dönmeliydim, farkındaydım.. Bu kaos gün geçtikçe içine çekiyor ve bir kasıga gibi ne varsa yok ediyordu...
Duygusal yanımı bastırmamı bekleme benden! Ağlamak cesaret ister! Bir baş kaldırıdır, isyandır ağlamak...Toplumun, seni; güçsüz diye yaftalamasına direnmektir.. Ağlayarak bağırmak, yakarmak yüzyıllardır kültürümüzün duygularına ayna olmuş ve feryat, figan, ağıt olarak adlandırılarak yaşamaya devam etmiş günümüze kadar. 21.yy da ne bu poker masası sendromları? Nedir bu kendini gizlemeler?Nedendir? Niçindir? Bilinmeden bu kayganlık ruhlarımızda?Kursağıma saplamaktansa bu kor gibi demir prangaları, göz yaşlarımla yıkarım günahsız yanaklarımı!..
Yorumlar
Yorum Gönder